Kitap Tanıtımı: CONN IGGULDEN – TEPELERİN KEMİKLERİ



“Ben tepelerin toprağı ve kemikleriyim. Ben kışın kendisiyim.”

“Tarihteki en büyük kahramanlardan biri olan Cengiz Han, ezeli düşmanı Çin'e karşı uzun süren bir savaşın ardından zafer kazanmıştır ve şimdi gözünü Arap topraklarına çevirmiştir.

Bu, tarihte geri dönüşü olmayan ve büyük etkiler bırakacak bir savaş kararıydı. Alamut Kalesi'nden Cengiz Han'ı öldürmesi için gönderilen fedailer de Moğollar'ın önünde ciddi bir sorun yaratmaktaydı. Öte yandan Cengiz'in iki oğlu arasındaki çekişme düşmanlığa dönüşüyordu ve bu da yetmezmiş gibi korkunç bir kayıp yaşanmıştı.

Cengiz hem bir önder hem de bir savaşçı olarak kendini kanıtlamıştır. Şimdi sırada oğulları vardır. Her biri artık yetişkin bir generaldir ve yeni lider olma yolunda hızla ilerlemektedir. Cengiz kurduğu imparatorluğun yıkılmasına izin vermeden, aralarında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır.

Cengiz Han'ın, ondan korkanların, ona başkaldıranların ve arkasında bıraktığı kemiklerin hikâyesi.”

Bu satırlar Conn Iggulden’in 2012 yılında Koridor Yayıncılık tarafından yayımlanan Tepelerin Kemikleri isimli kitabının arka kapağında yer alıyor. “Tepelerin Kemikleri”, Cengiz Han’ın hayatının romanlaştırıldığı Büyük Fatih’in Epik Destanı serisinin üçüncü kitabıdır. 

Kitapta, Çin’e karşı uzun süren bir savaşın ardından zafer kazanan Cengiz Han gözünü Arap topraklarına çeviriyor. Cengiz Han serinin bu kitabında savaşçı yönünü daha da ortaya çıkarıyor. Ele geçirdikleri tüm şehirleri arkalarından yakıp yağmalıyorlar, insanları esir alıyor, almadıklarının hepsini tek tek öldürüyorlar. Kitabın satırları arasında Cengiz Han’ın savaş taktiklerinden birisi de okuyucuların dikkatini çekiyor: Bir ülkeyi fethedecekse, ordusuyla birlikte geldiğinde ülkenin kalesinin önüne önce “beyaz” çadırını kurdurup bekliyor. Beyaz çadır; “Ülkeyi teslim et, kimsenin burnu kanamasın.” anlamına geliyor. Bekleme süresi boyunca hiçbir elçi gelmezse, “siyah” çadırını kurduruyor. Siyah çadır; “Eli silah tutan herkesi öldüreceğim demektir”. Sonrasında hala hiçbir elçi gelmediğinde ise “kırmızı” çadırını kurduruyor. Kırmızı çadır; “Ülkede kim var kim yok, çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden öldüreceğim.” anlamına geliyor.

Kitapta Cengiz’in dışında birçok güçlü ve ilgi çekici karakterler de bulunuyor. Başarılı bir kurgu ve detaylı bir anlatımla yazar olayların içine okuyucuyu da alıyor. Güzel bir serinin üçüncü kitabı olan “Tepelerin Kemikleri”nin kütüphanenizde yer alması dileğiyle.

İyi okumalar dileriz.



Yorumlar